icon-home icon-comment icon-location icon-hamburger icon-personal icon-search icon-link icon-lock icon-unlock icon-mail icon-mail-open icon-like icon-liked icon-star icon-star-fill icon-down icon-up icon-left icon-right icon-arrow-down icon-arrow-up icon-arrow-left icon-arrow-right icon-slider icon-edit icon-delete icon-share icon-repeat icon-settings icon-download icon-telephone icon-plus icon-minus icon-external icon-cloud icon-cloud-download icon-check icon-close icon-calendar icon-calendar-add icon-flag icon-flag-solid icon-play icon-live icon-social-instagram icon-social-facebook icon-social-twitter icon-social-pinterest icon-social-youtube icon-social-whatsapp icon-glass

Candeğer Furtun: Seramikte Soyut Dışavurumculuk

Forma ve malzemeye dair özgün bir yaklaşımla, yaşamsal, felsefi, tarihsel, toplumsal ve siyasi sorunsallardan beslenerek seramik eserler üreten Türk seramik sanatçısı: Candeğer Furtun. Varoluşsal bir yaklaşımla ele aldığı çağdaş seramik ile seramiğin sınırlarını genişleten sanatçı, tesadüflere de izin vererek doğal tüm süreçleri eserlerine dahil etmiş, bir diğer deyişle toprağı özgür bırakmış.

  • 20 Ağustos,2024
  • 5 dk okuma
  • Bu içerik 233 kişi tarafından okundu
  • Yorumlar (0)
PAYLAŞ
Candeger furtun,seramikte soyut disavurumculuk,soyut disavurumcu sanat eserleri,candeger furtun kimdir,candeger furtun fotografi

1936 yılında Nişantaşı’nda doğan Candeğer Furtun, Güzel Sanatlar Akademisi mezunu bir Türk seramik sanatçısı. 1957 yılında mezun olduğunda Nurullah Berk’in atölyesinde resim eğitimi almıştı. Sonrasında İsmail Hakkı Oygar’ın atölyesinde devam ettirdiği eğitimi, bu kez seramik üzerindeymiş. 1959 yılında tamamladığı bu bölümle birlikte resim ve seramik ile iç içe ruhunu artık kendine has bir sanat anlayışıyla yoğurmaya karar vermiş. Resimden seramiğe geçişini üç boyutlu çalışmaların verdiği heyecana yoran sanatçı, aynı zamanda toprak sevgisi ve sadece seramikle mümkün olan toprakla temas ihtiyacı ile açıklamış.

Kilin insan nefesiyle ve en ufak bir el temasla bile şekillenen yapısının sanata ayrı bir boyut kazandırdığı düşüncesiyle Candeğer Furtun, 1970’li yıllardan itibaren eserlerini farklı tekniklerle zenginleştirmiş.

Özellikle bu temasla iz bırakabilmeden hareketle katlama, eksiltme, delme, yarma, yırtma gibi işlemler yoluyla eserler üretmiş. Böylece eserlerinde malzeme ve ona şekil veren beden arasındaki etkileşimin görünürlük kazandığını da söylemek mümkün. Sonralarında ise bu, sanatçının adeta bir imzası haline gelmiş.

Mezun olduktan birkaç yıl sonra ve Eczacıbaşı Seramik Fabrikası’ndaki sanat atölyesinde bir süre çalışmasının ardından 1961 yılında Fulbriht bursu kazanmış. Bu sayede ABD’deki Rochester Institute of Technology’de yüksek lisansını tamamlamış. Aynı dönemde Worcester El Sanatları Merkezi’nde dersler de vermiş. İki yıl sonra Türkiye’ye geri dönen sanatçı, o yıllarda tüm dünyada seramik için bir dönüm noktası niteliğindeki döneme yani 1960’lı yılların gücünden aldığı destekle sanatını yüceltmeyi başarmış. 1964 yılında kendi atölyesini kurmuş. 20. yüzyılın başlarında Bauhaus, Konstrüktivizm veya İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’da ortaya çıkan Soyut Dışavurumculuk gibi akımlarda ifadesini bulan özgürlük ivmesinin yanı sıra Candeğer Furtun’un hocaları arasında olan Peter Voulkos ve Frans Wildenhain gibi seramik sanatçılarının yenilikçi bakış ve katkıları önemli bir rol oynamış. Diğer yandan zanaat ile sınırlandırılmış, dekoratif amaçlarla üretilen seramik nesne, sanatsal bir boyut kazanmış.

Çağdaş seramiğin sınırlarını genişleten sanatçı

Candeğer Furtun’un eserleri, seramiğe yeni bir yön veren ve farklı yorumlar getiren sanatının tarihsel dönüşümü yansıtması açısından önem taşıyor. Aynı zamanda biçimsel bir geleneği serbestçe yorumlayarak yarattığı özgün form ve dokular ile toprağı varoluşsal bir yaklaşımla ele alışıyla çağdaş seramiğin sınırlarını genişletmiş bir sanatçı.

1960’lı yılların başında mezuniyeti için ürettiği çay takımları, tabaklar, çanaklar ve sonrasında yaptığı vazo ve sürahiler ile işlevselliğini halen koruyan ve form endişesi, estetik kaygılar barındıran nesnelere imza atmış. 1960’ların sonlarından itibaren ise işlevselliği geride bırakmış, geleneksel formları bozup yorumlayan, toprağı özgürleştiren, Japon seramik geleneğinin ve Zen felsefesinin de etkisiyle boşluğa hacim veren, tesadüflere açık eserlere yönelmiş.

Candeger furtun,seramikte soyut disavurumculuk,soyut disavurumcu sanat eserleri,candeger furtun kimdir,candeger furtun fotografi

Bu yıllardaki eserleri, ilhamını kendi coğrafyasının geçmişinden, arkeolojiden ve tarihten almış. Sanatçının 1963 yılındaki Antik Yunan’ın Artemis’inden ve Anadolu’nun Kibele’sinden yola çıkarak şekil verdiği Bereket Tanrıçası isimli yapıtı, Kapadokya’daki peri bacalarının karakteristik yapısını benimseyen ve Osmanlı mezar taşlarından ilhamla yarattığı vazoları, hat sanatının kıvrımlarını üç boyuta taşıyan heykelleri, hep bu arketipsel formlara göndermeler barındıran eserlerinden olmuş.

Eserlerinin duvar yüzeyindeki komşuluğu Furtun’un pratiğinde soyut ve somut ifade olanakları arasındaki geçişleri temsil ediyor. Aynı zamanda örneğin bir yaprağın bir insanın sırtıyla beklenmedik akrabalığını da ortaya koyuyor. Solmuş bir yaprağın formunu ve rengini çeşitleme ve soyutlama yoluyla yorumlayan 1980 tarihli eserleri ise yine aynı dönemde ürettiği, yok oluşu iz üzerinden var eden “portre” ve “yüzler” arasındaki biçimsel ve kavramsal yakınlığa vurgu yapıyor.

Candeger furtun,seramikte soyut disavurumculuk,soyut disavurumcu sanat eserleri,candeger furtun kimdir,candeger furtun el heykelleri,el,alkis yapan beyaz eller

Retrospektif sergisi ve 60 yıllık sanat üretimiyle: Candeğer Furtun

2022 yılında Arter’de gerçekleşen ve sanatçının 60 yıllık üretimini kapsayan ilk retrospektif sergisi üç yıl süren bir hazırlık dönemini de kapsamış. Selen Ansen küratörlüğündeki sergi Candeğer Furtun’un “satmaya kıyamadım” dediği eserlerinden oluşturulmuş. Serginin basın toplantısında 60 yıl boyunca neden hiçbir eserini satmadığını ve bu sergiyi açmaya nasıl karar verdiğini ise böyle özetlemiş: “Toprakla çalışan insanlar pek konuşmazlar, vakit de bulamazlar.

Açıkçası eserlerim zamanın ruhunu taşıyan birer öyküydü benim için. Öykümün yapraklarını dağıtamazdım, dağıttığımda bir daha toplayamazdım… Örneğin sanatçı arkadaşlarımdan gözlemlediğim kadarıyla, ne zaman bir sergi açmak isteseler daha önceden satmış oldukları eserleri toparlamakta çok zorlanıyorlardı, bir de üzerine benim eserlerim seramik, kırılma riski var. Bu nedenlerden dolayı hiçbir eserimi satmadım ve sakladım. İyi ki de saklamışım, çünkü onlar sayesinde kendimi, neler yaptığımı, doğru mu, eksik mi, yanlış mı yaptığımı fark edebildim. Haliyle bu süreçte en büyük eleştirmenim de kendim oldum.”

Bu ilk retrospektif sergisi, sanatçının zengin form ve doku dünyasını yansıtan yüzden fazla yapıtını atölyesindeki araştırma ve üretim süreçlerine yakından tanıklık eden arşiv malzemeleriyle bir araya getirmiş. Böylelikle, sanatında tesadüflere de izin vererek doğal süreçleri yapıtına dahil eden ve toprağı özgür bırakan Furtun’un, 1960’larda önemli bir dönüşüm geçiren seramik sanatına katkılarını da görebilmek mümkün olmuş.

Figürlerinde dinamiklerin keşfi

Çalışmalarında sıklıkla referans verdiği “kabuk” kavramı bu sergide de bağlayıcı bir görev üstlenmiş. Serginin başlangıcı olarak da ifade edilen giriş kattaki galeride Furtun, “kabuk” kavramı ile doğa ve beden sorunsallarına biçimsel ve düşünsel bir önem atfetmiş. Doğayı izlerken bile, her kabukta, tohumda ve taşlarda insan figürleri gördüğünü belirten sanatçı, bu iki ayrı var oluşu, bir bütün olarak değerlendirmiş.

Doğanın süregelen yıkımını ve insanın doğayı ötekileştirerek sebep olduğu ekolojik ve toplumsal felaketleri eserlerinde sıklıkla vurgulamış. Bu karanlık gidişata sanat anlayışı ile doğa arasında bir yakınlıkla karşılık vermiş. 1960 ve 1970’li yıllardaki eserlerinde organik hatlara hâkim olan heykelleri, doğadaki mevcut formların taklidine dayanan geleneksel mimetrik bir yaklaşımdan daha çok analojik bir ilişkilendirme biçimini benimsemiş. İnsan bedeni ile varlığımızı eksiklik ve sonluluk üzerinden sorgulatmış. Yine bu sergide bir eşik görevi gören kabuk kavramıyla sanatçının yarattığı formlar, iç ve dış, boşluk ve doluluk, soyut ve somut, parça ve bütün, tekillik ve çoğulluk dinamiklerini eleştirmiş.

Candeger furtun,seramikte soyut disavurumculuk,soyut disavurumcu sanat eserleri

Sanatçının eserleri, erken dönemde toprak ve sonbahar tonlarının hâkim olduğu soyut eserlerle başlamış. 1980’lerden itibaren itibaren daha somut bir dil ile üretmeye başladığı bacak, kol, el ve gövde serilerinde kullandığı ten rengine dönüş yapmış. Fakat bu vücut formlarını bir bütün olarak değil de parçalı bir yapıda ele almış. Hatta bu uzuvlar, yüz ve cinsel organ gibi cinsiyet belirten işaretlerden de uzak, insanın biricikliğine odaklanan bir yapıda sergilenmiş.

Candeger furtun,seramikte soyut disavurumculuk,soyut disavurumcu sanat eserleri,soyut seramik eserleri,el heykelleri

Düşünce ve formların dünyasına yolculuk

2017 yılının Eylül ayında gerçekleşen 15. İstanbul Bienali’nin konuğu olan Candeğer Furtun’a göre yaptığı her eser yaşamından izler taşıyor. Bienal’e katıldığı dokuz bacak eserini ise şöyle özetlemiş:

“Maçka Sanat Galerisi’nde oturur, toplantılar yapardık. Bu arada gelenler olurdu. Biz gelenlerin ilk önce bacaklarını görürdük. Bacaklar da bundan doğdu sanırım.”

Furtun’un 1964 yılında, İstanbul’un Şişli ilçesinde, Hanımefendi Sokak’ta kurduğu atölyesi, bu serginin hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynamış. Serginin yaklaşık üç yıla yayılan hazırlık sürecinin önemli bir bölümü, sanat pratiğinde hazır boya kullanmayan sanatçının hammaddeyle deneyler yaparak kendi renk, kil ve sırlarını ürettiği, toprağa şekil verdiği ve 1965’ten bu yana eserlerini pişirdiği fırının bulunduğu bu mutfakta gerçekleşen buluşmalarla şekil almış.

Candeğer Furtun “Füreya Koral, Türkiye’nin ilk kadın seramik sanatçısı değildir. Türkiye’nin ilk çağdaş seramik sanatçısıdır” deyişi, aynı zamanda Füreya Koral'ın ellerini yaşarken kalıba alışı ve bu kalıptan bir çift el heykeli yapmış olmasıyla da ünlü.

Furtun’un atölyesi her zaman bir üretim alanından çok daha fazlası olmuş... Düşünce ve formların birbirlerini beslediği, çeşitli süreçlerin deneyimlendiği ve gözlemlendiği, katmanların çoğaldığı, farklı dönem ve disiplinlerin kesiştiği, yapıtların gündelik nesnelerle, kitap ve dergilerle, kalıplarla, aletlerle aynı havayı soluduğu, düzenli olmakla beraber ihtimal ve tesadüflere açık, dış dünyayı içine alan, bununla beraber zamanın farklı aktığı başlı başına bir dünya!

PAYLAŞ
Yorumlar (0)

Henüz yorum yapılmadı.

Benzer İçerikler